Atlas Vacui

Her gün yeni bir şeyle donanıyordum. Coğrafya, fizik, kimya, edebiyat, matematik, biyoloji, dil… Ailem bana süreki bir şeyler anlatıyordu. Bazen bir mühendislik konusu geliyordu önüme, bazen bir kelimenin peşinde kitap kitap koşuyorduk. Aynı Uzun İhsan Efendi’nin Puslu Kıtalar Atlas’ında sözünü ettiği gibi kocaman bir Atlas Vacui’m vardı, Boşluğun Atlası.

Babam, bir iş yolculuğuna çıkacak ve iki üç ay boyunca eve gelmeyecekti. Bizi de davet etti. “Beraber gidelim. Hem gezmiş oluruz hem de işimi yaparım” dedi. Mevsim yazdı. “Ben gelirim” dedim hiç düşünmeden.

Ege, Marmara, Akdeniz, Karadeniz, İç Anadolu, Güneydoğu Anadolu…

Her yeri görecektim. Çantamı hazırladım. Arabaya atladık, çıktık yola. Yoldaydık artık, yolcuyduk. Ne güzel bir duyguydu.

Yolda ilerledikçe Atlas’ım da doluyordu. Görüyordum, bir daha öğreniyordum. Biliyorum dediğimi hiç bilmiyordum. Atlas’ım gelişiyordu. Ayak bastığım her hayal coğrafyaya kendi gözlerimle, kendi bilgimle şahit oluyordum, gerçek oluyordu.

Bütün her şey somutlaşıveriyordu an be an ve ben de onunla beraber yeni ‘ben’e bürünüyordum.

Yeşilırmak’ın denize döküldüğü yerden obruklara, Mimar Sinan’ın doğduğu yerden, Akdeniz’in kıyılarına, Hasan Dağı’nın eteklerinden Erciyes’e, Nevşehir’den Ege’nin kuytularına, Karadeniz’in yemyeşil yollarından İstanbul’a.. Nice seyyahın geçtiği yollardan, nice uygarlığın üzerinde… Bir gün Niksar’da açıyordum gözümü, ertesi gün İskenderun’da uyuyordum. Bir gün Karadeniz’de fındık topluyor, bir başka gün Muğla’nın ıssız koylarından denize dalıyordum. Böyle her şey daha gerçek, daha doluydu. Gece boyu alınan yol, gün doğduğunda görünen yeni yerler… “Yoo!”, dedim “Dönmeye gerek yok, dönmeyelim.”

Anadolu’ya konuk iken yaptık en güzel kahvaltılarımızı, su içmek için durduğumuz köylerde bildiklerimizi, gördüklerimizi paylaştık. Akşam beraber yemek yedik, ertesi gün yeni bir yere gidip ilettik. Elektriksiz köylerden geçtik, bazı yollarda taşlandık, bazılarında kucaklandık, çocuklarla eğlendik, hem eğitildik, hem eğittik. Ne çok öğrendik. Dağlar aştık, göller geçtik, nehirleri takip ettik, çöle geldik, tuza battık, kalelere girdik, eski kervanlara selam durduk, yayladan indik, ovada koştuk, kratere çıktık, mağaraya daldık, yüzdük yüzdük, az gittik uz gittik, çok gezdik, çok gördük, çok dinledik, çok anlattık, ne kadar çok şeyi yeniden anladık. Yolda olmak güzeldi. Ayrılırken hem üzülüyordum hem üzülmüyordum, böyle devam edeceksem elbet yolum yine döner gelirdi bir gün aynı yerlere.

Ailem, ben bir gün bunları yaşayabileyim, görebileyim diye yıllarca boş atlasımı oluşturmuştu benim: Atlas Vacui. Atlas’ıma çizdiğim ilk ağaçtan sonra nasıl olurdu geri dönüş?

Arada durakladım, az gittim bazen, uz gidemedim. Yalnız yürüdüm arada, şimdi ise yeni bir kıyıda devam ediyorum Atlas’ımın boşluklarını doldurmaya. Yalnız da değilim hem.

“Ey kör! Aç gözünü de düşlerden uyan.
Simurg’u göremesen de bari küçük bir serçeyi gör.
Kaf Dağına varamasan bile hiç olmazsa evinden çıkıp kırlara açıl; böcekleri, kuşları, çiçekleri ve tepeleri seyret.”

İ.O. Anar – Puslu Kıtalar Atlası



0 thoughts on “Atlas Vacui”

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir