Sualtı #4

Dalışlarımız devam ediyor.. Yazın son günleri yaklaşırken fırsat bulduğum her an makinayı alıp denize koşuyorum. Aslında dalış denmez benim yaptığıma, ingilizce’de snorkeling olarak geçiyor, biz de şnorkelli dalış dersek daha doğru olur. Kullandığım tek ekipman bir şnorkel, su yüzeyinde başınızı sudan kaldırmadan nefes almanızı ve kesintisiz seyri amaçlıyor. Artık öyle bir hale geldim ki, şnorkelsiz denize girdiğimde zevk almıyorum, o sualtını mutlaka görmem gerekiyor 🙂

Çekimleri yaptığım yer sizin de gördüğünüz gibi kumlu mükemmel plajlardan değil. Aksine oldukça taşlı ve deniz kestanesi bol bir ortam. Neden? diye soracak olursanız; balık ve diğer deniz canlılarının en az bulunduğu ortam kumlu deniz dibi ortamlarıdır. Nerede kayalık orada hayat, deniz dibinin mottosu bu aslında 😉

İskelede biraz oturup etrafı gözlemledikten sonra makinayı cebe, şnorkeli kafaya takıp atıyorum kendimi suya. Şnorkel camının buğulanmaması için deniz suyuna değdirmeden önce okkalı bir tükürük ile iç yüzünü ıslatmanız gerekiyor. Islattıktan sonra deniz suyu ile durulayıp takacaksınız. Ne kadar işe yaradığını gördüğünüzde iğrençlik falan kalmıyor. Su önceki günlere göre baya soğuktu ama sualtını gördükten sonra aklıma bile gelmedi, denize ilk girişi suya dalıp dipten yüzerek yapmak çok eğlenceli ve tercih ettiğim bir yoldur. Bunun en önemli sebebi akciğer kapasitenizin henüz azalmamış olmasıdır. Deneyimlerime dayanarak; 1 saatlik bir şnorkelli dalışta, nefesinizi tutarak yaptığınız dalışların süresinin giderek azalacağını söyleyebilirim. Bunu da, şnorkelli dalış süresince ağzınızdan nefes alıp vermek zorunda olmanıza ve solunumunuzu karadaki gibi düzenli değil de aralıklarla nefes tutarak gerçekleştirmenize bağlıyorum.

Ne demiştik, su oldukça soğuktu.. Yüzeyden etrafı tararken bir şamandıranın ipi takıldı gözüme. Dibe doğru giden ipte küçük bir yosun parçası ilgimi çekti..

Biraz yaklaşınca çok değişik bir yosun olduğunu anladım. Deniz dibinde ışık devamlı farklı tonlara büründüğünden farklı kareler yakalayabildim. Buyrun siz de bakın.. (Büyük halleri için fotoğrafın üzerine tıklayınız.)

Dikkatli bakarsanız her siyah dalın ucunda beyaz bir top ve onun etrafında çiçek gibi yaprakları olduğunu görebilirsiniz. Suyun içinde bak bak bitiremedim yosunu, karşıma çıktığı için çok şanslı sayıyorum kendimi.

Yosunla vedalaşıp kıyıya, kayalıklara doğru yüzüyorum. Ne demiştik, ” nerede kayalık orada hayat.. Bir kayanın dibinde sarı tüpler gözüme çarpıyor ve dümeni oraya doğru kırıyorum. İlk karede kayanın ve bu sarı tüplerin genel görünüşünü çekerken kadraja bir ot balığı da giriyor.  (Büyük halleri için fotoğrafın üzerine tıklayınız.)
Sarı tüplerin ucunda küçük yuvarlak delikler var, sevimli görünüyorlar.
Dipnot olarak, yukarıdaki 2 fotoğrafın, hem kadraj hem ışık ayarı açısından bu makine ile şu ana kadar çektiğim en iyi fotoğraflar olduğunu belirtmek isterim.(Bana göre)
Sarı tüplere de el salladıktan sonra hafif kumluk bir zemine ilerliyorum ve orada çöldeki kaktüs gibi tek başında duran anemonu poz vermesi için ikna ediyorum. (Büyük halleri için fotoğrafın üzerine tıklayınız.)
Sualtı fotoğraf makinası fikri aklıma düştüğünden bu yana karşılaşmak istediğim tek bir canlı vardı aslında. Ahtapot! Ancak 3-4 seferdir görememiş ve hayal kırıklığına uğramıştım. Yine uzun aramalar sonucu elim boş dönüyordum ki büyük bir kayanın altında garip iki top ve etrafında sebepsiz bir balık kümelenmesi dikkatimi çekti. Balıklar ile ahtapotlar arasında garip bir etkileşim var. Balıklar ahtapotu gördükleri anda onun etrafında takılmaya başlıyorlar. Bunun nedeni ahtapotun güçlü kollarıyla açtığı midyelerden etrafa saçılan küçük parçaların lezzeti olabilir. Bir nevi simbiyotik yaşam. Ahtapotu gördüm ancak büyük bir problem var; ahtapot, balıklar sebebiyle bir hayli gerginleşmiş ve kayanın içine iyice yerleşmişti. Ne yaptıysam dışarı çıkartamadım (Herhangi bir sert müdahale/darbe kesinlikle söz konusu değil). Son kozu oynamaktan başka çare kalmadı. Ahtapot söz konusu olunca akla gelen ilk şey merak olmalı. Ahtapot kadar meraklı bir deniz canlısı kolay bulunmaz. Nerede parlak, ilginç bir şey görsün hemen bir kolu uzatıp yoklar, hatta çok parlaksa hemen üzerine atlayıp tüm vücuduyla kontrole başlar 😉 Dedim ya son kozun vakti geldi diye, deniz kestanesi taktiğini kullanarak makinayı video formatına alıp kayıt düğmesine bastım ve suda gümüş gibi parlayan makinayı ahtapotun hemen karşısına konuşlandırıp 1-2 metre geri çekildim. Hahhaa gerisi videoda…
İyi seyirleeeeer!!!
[youtube=http://www.youtube.com/watch?v=SPewCme9SKk]
Sualtı serisinin önceki yazıları için; Sualtı #1, Sualtı #2, Sualtı #3


9 thoughts on “Sualtı #4”

  • bu dalışta olamadığım, fotoğraf çekemediğim ve bu canlılara bizzat şahit olamadığım için çok hayıflanıyorum, üzülüyorum 🙁
    ancak tebrik ediyorum seni börülce, iyi iş çıkarmışsın valla, çok hoşuma gittiler gerçekten.

  • ahtapot yaa!!! şok şok istanbul çocuğu olarak çok şaşırıyorum tabi, bizde anca zehirli deniz anaları olur iskelelerde 😀
    bir de yemek yerken izlemeseydim daha çok takdir edecektim kendimi 😀
    elinize sağlık , çok güzel bir yazı dizisi, diğer yazıları da okumuştum ama bu son video harikaydı 😀

    • foça’da tam da bu ve ilerleyen aylarda ahtapot pek bol bulunur. Ben çekerken çok eğlendim, beğemenize de çok sevindim. Mevsim bitiyor, umarım birkaç defa daha fırsat bulur ve yeni kareler videolar çekebilirim. Kış ayları için de planlarım var ama şimdilik bende kalsın 😉

  • @diabloviolette@denizborulcesi değerli su altı çiftimizi severek takip ediyorum sizi 🙂
    bu arada siz eski foçaya çok yakın oturuyorsunuz galiba, benim orda çok yakın akrabalarım olduğu için bu yaz 1 hafta tatile bile geldim. kadınlar plajında geçenlerde çekim yapmıştınız, bu ahtapot da mı ordandı ? vay başıma gelenler 😀 seneye şnorkel olayına daha bir sıkı sarılacağım anlaşıldı 🙂

    • Aslında Foça’ya yakın bir yerde oturmuyorum. Foça’da oturuyorum 🙂
      Ben doğma büyüme Foçalı sayılırım, hayatım suda geçti diyebilirim..
      Üniversiteye kadar Foça’da okudum, üzerine Ege Üniversitesi’nde okuyunca haftasonları falan hep Foça’daydım, şu an İzmir’de çalışıyorum, gördüğünüz üzere halen fırsat buldukça Foça’dayım 🙂
      Bu çekim Beşkapılar denen yerden ama farketmez, ahtapot arıyorsanız Foça’nın her yerinde vardır ahtapot. Bir dahaki Foça ziyaretinizde haber verirseniz diabolo ile birlikte görüşme fırsatımız olur.

      • inanmıyorum ya tüh, keşke bu yazıları daha erken yazmaya başlasaydınız ben tatil sonrası gördüm çünkü, benimde dayım 20 senedir orda oturuyor, şuan denizkentte yaşıyorlar, ondan önce kadınlar plajına yakın bir sokaktaydılar… beş kapıları biliyorum, bilmez miyim 😀 şnorkel olmadan yengeç gördüğümü hatırlıyorum orda hahah, seneye inşallah gene geleceğim umarım görüşürüz o zaman 😀

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir