İtalya – Garda Gölü Gezisi

Uzunca bir bekleyişten sonra nihayet küçük İtalya gezi yazımız ile karşınızdayız. Kime İtalya’ya gideceğiz desek “Aaa Roma’ya mı Venedik’e mi?” ile başlayan sorulara maruz kalıyor, Garda’ya gideceğimizi söyledikten sonra Garda’yı tanıtmak zorunda kalıyorduk. İzin verirseniz öncelikle “Garda neresi?” ve “Neden Garda?” sorularını son kez yanıtlamak istiyorum. Garda, İtalya’nın kuzeyinde Verona yakınlarında yer alan bir göl, yerleşim yeri de gölden ismini almış.

[googlemaps https://maps.google.com/maps?hl=tr&ie=UTF8&ll=45.483244,10.612793&spn=2.252971,3.532104&t=h&z=8&output=embed&w=425&h=350]

Neden Garda? sorusuna gelecek olursak biraz çocukluğuma inmemiz gerekiyor 🙂 Eski bilgisayar oyunu tutkunları RollerCoaster Tycoon adlı oyunu bilir. Bir eğlence parkı kurup yönetmek, içindeki tüm oyuncakların düzeninden başlayıp parktaki temizlikçilerin hangi işleri yapacağına kadar bir çok şeyi kontrol ettiğiniz oldukça eğlenceli bir oyun. Hatta ortaokul, lise ve üniversitedeki boş zamanlarımın çoğunda oynadığım bir oyun oldu ve onun sayesinde rollercoaster’lar yani hız trenleri bende bir tutku haline dönüştü. O zamanlardan beri en büyük hayalim dünyadaki iyi eğlence parklarına gidip bu trenlere binmektir diyebilirim. Haha işte ben düğün hazırlıkları çerçevesinde kiralık ev bulmak, evin eşyalarını seçmek gibi gibi işleri internet üzerinde araştırırken bir sekmede hep Avrupa’daki büyük eğlence parklarını aradığım Google sayfası açıktı. Öncelikle İngiltere’de bir park buldum ancak İngiltere vizesi almak deve ve hendek hikayesine benzediğinden onu eledim, sonrasında Hollanda’da bir park buldum, diabolo’nun da bir süreliğine ikamet ettiği Belçika’ya yakın idi ve Belçika’da kalıp tren ile oraya gidebiliriz fikri üzerinde düşündük ancak burada da vize problemi baş gösterdi çünkü Belçika, vize başvurularını sadece İstanbul’da alıyor(muş). Sonunda Avrupa’nın 3. büyük eğlence parkı olan Gardaland’i buldum. Araştırma esnasında ağzımdan çıkan ilk söz ” ohaa göl kıyısıı” oldu 🙂 Velhasıl, benim eğlence parkı sevdam ve diabolo’nun da beni kırmaması üstüne ve O’nun da benim kadar heyecan duyması vesilesiyle Garda’da karar kıldık.

Sevgili misafirler gezimiz başlıyor 🙂

Pasaport çıkarma, günler süren vize belgeleri hazırlama, eksikleri tamamlama ve vize alma süreci ve tabii ki nikâhımızın ardından 4 haziran 2012 günü sabahın köründe başladığımız İzmir – İstanbul, İstanbul – Bergamo uçuşları ile İtalya’ya vardık. Gezimizin kesinleşmesi sonrasında yaptığım internet araştırmalarında Bergamo Orio Al Serio havalimanına inişimiz sonrasında bizi Bergamo merkezine götürecek Havaş benzeri bir otobüse binip yaklaşık 4,5 km gittikten sonra Bergamo Tren istasyonuna gelecek, buradan şu an hatırlamadığım XYZ sefer sayılı trene binip Brescia istasyonunda inecek ve burada da bizi Desenzano istasyonuna götürecek olan trene binecektik. Uçaktan indik ve bizi bir serinlik karşıladı. İtalya’da hava çok güzeldi 🙂 Otobüs bileti gişesindeki çocukla yaptığımız muhabbet sonrasında 4,5 km’lik bilete verdiğimiz 5’er €’nun bünyemde yarattığı “bu tuzlu bir tatil olacak” hissini uzaklaştırmaya çalışarak otobüse doğru yürüdük. Muavinden bozma memur arkadaşla otobüsün Brescia tren istasyonuna gittiğini doğrulamak için başlattığım konuşma, memur amcanın İtalya KPDS sınavından pek de iyi bir not almamış olması sebebiyle pek de olumlu sonuçlanmadı ama cümlede geçen train ve station kelimeleri amcamın olumlu tepki vermesine yol açtı. Valizlerimizi bagaja verdik ve otobüse geçtik. Diabolo ile ilk fikir paylaşımımız “4,5 km’lik bir yol için ne güzel bir otobüse denk geldiğimiz” hakkındaydı. Hareket ettik, etrafta Donatello, Marcelino, Niccolo gibi isimler uçuşuyor ben de keyifle küçük otobüs gezimizin keyfini çıkarıyordum. Sonra bir tabela gördüm, sol tarafı gösteren bir ok işaretinin üzerinde kocaman harflerle MILANO yazıyordu, otobüsün o yöne dönmeyeceğinden o kadar eminim ki dengeyi önceden sağlamak için vücudumun eğimini sağa vermişim bile ama yanlış giden bir şey var!  Ben sağa eğim verdikçe otobüs beni daha da sağa atıyor, n’oluyo ya falan derken kendimizi otobanda bulduk 🙂 Evet dakika 1, gol: 1, İtalya denizbörülcesi ve diabolo karşısında 1-0 öne geçiyor!! Olm biz ki tüm geziyi toplu taşıma araçları ile planladık, kullandığımız ilk toplu taşıma aracında yanlış araca binilir mi ya? Durum değerlendirmesi yaptıktan ve otobanın ortasında inemeyeceğimizi anladıktan sonra etrafı seyredaldık 🙂 İtalya’nın sanayileşmesi, araba modelleri konuları üzerinde konuşarak yaptığımız hatayı unutmaya çalıştık.
45 dakika sonra otobüs son durağa geldi ve soru işaretleri ile otobüsten indik. İngilizce bilen birini bulup bir tren istasyonu aradığımızı anlattıktan sonra bey amcam arkamdaki (arkamda derken elimi uzatsam değebilecek yakınlıktayım) binayı göstererek “İşte!” dedi.
OHA, dedikten sonra Milano’ya hatta Milano Merkez Tren İstasyonu’na geldiğimizi anladık.

 

İstasyona tren kültürü sıfır olan bir insan olarak gıptayla baktıktan sonra gişeye geldik. Yaptığım tüm internet araştırmaları, aktarmalar vs. yanlış otobüse binmemiz ile heba oldu, eh biz de gişedeki Guiseppe ile muhabbete başladık. Muhabbet sonrasında anladık ki Brescia’dan aktarma yapacağımız trenin kalkış noktası Milano Merkez Tren İstasyonu’ymuş. Şanslıyız,  17€ ödeyip trenimize doğru bavullarımızı çektik. Hangi tren? Dedim ya tren kültürüm yok diye.  Ben Türkiye’de bile trene binmemişim burada en az 15 tren kalkış noktası var!

Diabolo daha önce yurt dışına çıkmış, kalmış. Avrupa istasyonlarına alışık. Ancak Fransa ya da Belçika’daki tren istasyonlarının ve tren biletlerinin daha açıklayıcı bilgilere sahip olduğunu söyledi. Biletin üstünde ne numara, ne tren yolu numarası yazıyor.. Bir bilene danıştıktan sonra trenimizi bulduk ve vagona girdik. 1,5 saatlik yolculuk sonrasında Desenzano tren istasyonunda indik.

 

İstasyondan çıktığımızdaki hislerimi yazıya dökebileceğimi sanmıyorum. Yağmur sonrası yeni güneş açmış bir meydan düşünün, etraf yasemin ve manolya çiçekleri kokusuyla kaplı ve serin. O an itibariyle tatil hissi bünyemi sardı, bir oh çektim ve rahatladım. Uzun bir yürüyüş sonrasında otelimize vardık. Otelimiz Garda gölünün alt kısmında yer alan Sirmione adlı yarımadanın tam ortasındaydı.

[googlemaps https://maps.google.com/maps?hl=tr&ie=UTF8&t=h&ll=45.484778,10.608802&spn=0.014442,0.027466&z=15&output=embed&w=425&h=350]

Check-in işlemleri sonrasında duş alıp tatil moduna girdik ve Sirmione’nin restoranlarla dolu kısmına/yarımadanın ucuna doğru yol aldık. Oturduğumuz restorandaki pizza ve makarna ziyafetinin ardından uzun yolculuk gününün yorgunluğu atmak ve ertesi gün bizi bekleyen Gardaland gezisi için enerji depolamak üzere otelimize geçtik. Bahsetmeden geçemeyeceğim, yemek yediğimiz restoranda getirdikleri acı biber(pepperoncino) aromalı zeytinyağına aşık oldum diyebilirim. Bir insan pizzanın üzerine zeytinyağı döküp yer mi? Bu kadar lezzetli bir zeytinyağı olamaz arkadaş, tek kelimeyle mükemmeldi!

Ertesi gün belediye otobüsü ile Peschiera del Garda’ya geçtik, buradaki turist danışma bürosundan gerekli bilgileri ve kişi başı 25€ olan 10’ar € indirimli Gardaland biletlerini aldıktan sonra Gardaland shuttle otobüsünün kalktığı Peschiera del Garda tren garına geçtik. Yarım saatlik bekleyişin ardından otobüs geldi ve kendimizi Gardaland’e attık. Gardaland ile ilgili gözlemlerimi Gardaland adlı yazımızda okuyabilirsiniz.

Gardaland çıkışı kendimi çok iyi hissediyordum. Çocukluktan kalma bir hayali gerçekleştirmiş olmanın mutluluğuydu bu. Yine shuttle otobüsü ile Peschiera del Garda’ya buradan da Sirmione’ye otelimize geçtik. O gün Sirmione’de geç saatlere kadar dolaştık.

Tatilimizin 2. gününde erkenden kahvaltımızı yaptık, bugün göl çevresi gezimizi yapacaktık. Sirmione’den Garda’ya feribot ile gitmeye karar verdik ve Sirmione yarımadasının ucundaki feribot iskelesinden kişi başı 19€’ya bilet aldık. Açıkçası denizyolu ulaşımı bana pahalı geldi. Feribot saatine kadar Sirmione yarımadasının sokaklarında hızlı bir tur bile yaptık. Aşağıda bir kaç fotoğraf görebilirsiniz.

Feribot saatimiz yaklaştığında iskeleye gelip uzaklardan usul usul gelen vapurumuza bindik. 45 dakikalık bir yolculuk sonrasında Garda’ya vardık. İlk göze çarpan sahildeki cafelerin doluluğu ve bisikletçiler idi. Garda’da oldukça yeşil bir yer. Etrafımızdaki kocaman manolya ağaçlarının güzel kokularını içimize çekerek gezimize başladık. Göl kıyısı ördeklerin kontrolünde idi. Hayatımda hiç bu kadar ördeği bir arada görmemiştim. Türkiye’de kedi ve köpek ne ise Garda’da Ördek ve kuğu o imiş bunu gördüm 🙂 her yerden vak, gak sesleri geliyor, ilginç bir deneyimdi ve suda debelenen yavrular tek kelimeyle şahaneydi.

Garda gezimizde yukarıda da bahsettiğim pepperoncino aromalı zeytinyağlarının farklı bir hediye olduğu fikri ile aile eşrafına hediyelik satın aldıktan sonra baktık ki Garda’yı tükettik. Hemen haritalara sarılıp en yakındaki Bardolino’ya sonrasında Lasize’e geçip merkezlerini turladıktan sonra Peschiera del Garda’ya geri döndük, etrafta biraz dolaşıp otelin yolunu tuttuk.

3. gün hedefimizde doğa ile buluşmak vardı. Gezi planını yaparken araştırmalar esnasında Parco Giardino Sigurtà‘yı bulduk. İnternet sitesindeki fotoğrafları gördüğüm anda Sigurta’yı gidilecek yerler listesinin başındaki Gardaland’in hemen arkasına yazmıştım. Ancak İtalyan halkı pek bu konuda bir negatif çıktı. Otelde, Sirmione’de sorduğumuz kişiler hep “ya oraya gitmeniz biraz zor”, “ulaşım kolay değil”den başka bir şey söylemedi. Turizm bürosundaki görevli kadın ile Sigurta’ya nasıl gideceğimiz hakkında konuştuk, karmaşık otobüs tarifesini güzelce anladıktan sonra otobüse atladık, ver elini Sigurta’nın içinde bulunduğu Valeggio Sul Mincio komünü. Parco Giardino Sigurtà’ya da Gardaland yazımız gibi ayrı bir yazıda değindik, detaylar için sizi oraya alalım.

Sigurta çıkışında yeşilin her tonu ile buluşmanın huzuru vardı bünyemizde. Eh ulaşımı çözdük sayılır, baktık ki Verona otobüsü geliyor, durur muyuz 🙂 atladık otobüse.. Verona’da yaklaşık 2 saat kaldık, en akılda kalan yer her ne kadar tamamen restorasyon çalışmaları etrafını sarmış olsa da tabii ki Verona Arena idi. Verona’nın gizemli ara sokaklarını keşfetmek de pek güzeldi.

Verona’nın merkezinde kurulu standlardan birkaç hediyelik eşya satın aldıktan sonra otobüse atlayıp otelimize geri döndük zira ayaklarımız yürümekten perişan haldeydi.. Gezimizin 4. günü aynı zamanda son günü olduğundan bir iç sıkıntısı bünyemizi sardı, tabii bunda Sirmione ve çevresini bitirmiş olmanın da etkisi vardı çünkü 4. güne yapacak bir etkinlik bulamamıştık. Açtık bilgisayarı, Milano tren istasyonuna en yakın ve ucuz otellerden birine rezervasyon yaptırdık.

4. gün otelden ayrılıp Peschiera del Garda tren istasyonuna oradan da Milano’ya geçtik. Milano bizi hafif yağmur ile karşıladı, yağmurluklarımızı giyip otelimize ulaştık ve hemen kendimizi Milano sokaklarına attık. Metro ile Duomo Meydanı’na ulaştık. Açıkçası açlıktan öldüğüm için kiliseden önce McDonald’s ilgimi çekti. Yiyeceklerimizi alıp kiliseyi karşıdan gören bir yere oturup seyredaldık. Kilisenin her tarafındaki ama özellikle metal kapılarındaki heykellerin birbirinden farklı hikayelerini düşününce onlara hayran kalmamak elde değildi.  Duomo’yu geride bırakıp Milano sokaklarına daldık, elimizdeki haritada en yakınımızda bulunan en ilginç yapıya gitme kararımız sonucunda kendimizi Sforzesco Kalesi’nde bulduk. Etrafımızda bilgilendirici bir yazı bulunmamakla birlikte kalenin diğer bir çok yapı gibi restorasyonda olması mekanı daha çabuk terk etmemize sebep oldu. Restorasyonlar fotoğraf çekmeyi de neredeyse imkansız kılıyordu. Baktık ki tarihi eserlerden bize hayır yok, attık kendimizi ünlü alışveriş caddelerine.. Gel gör ki alışverişle de pek alakamız olmadığı için Milano bizi pek açmadı 🙂 Hatta Sirmione’nin sakinliğini özlediğimizi bile söyleyebilirdik. Son günümüzü Milano’da geçirmenin en büyük faydası havaalanına ulaşım gerginliği yaşamamamız olmuştu.

5. gün otelden ayrılışımızı takiben havaalanı otobüsüne binmemiz ile yolculuğumuz nihayete ermişti. Dönüş yolculuğumuzu bir sonraki gezi noktamızın neresi olacağı sohbeti ile geçirdik

Not: Gezi araştırmalarımız esnasında gördüğümüz ve faydalı bilgiler içeren bir yazı:
http://imgegeziyor.blogspot.com/2011/06/garda-golu-maceras-21-05-2011.html



Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir