Yine Üçkuyular Bostanlı

Şehir içindeki en sevdiğim toplu taşıma aracı. Sallantısız gittiği için kitap okuyabiliyor, yazı yazabiliyorum. Kahve içip bir şeyler atıştırabiliyorum. 25 dk sürüyor ama olsun.

Ayrıca aracın en sadık ve sevilen yolcularından sayılırım. Geçenlerde sevgilimin doğum günüydü, sürpriz yapmaya gidiyordum Bostanlı’ya. Üçkuyular’dan binip Bostanlı’ya indiğimde hediyeyi almayı unuttuğumu hatırladım. Haydaaaa iç sesleriyle feribota geri bindim Üçkuyular’a dönmek için. O esnada bizim evin önündeki taksi durağını aradım. Evdekiler hediyeyi taksiye verdi, feribot gişesine teslim etmeleri üzere anlaştım. Üçkuyular’a yanaştım gişedekilerle bir Türk filmi edasıyla karşılıklı koşup ellerinden torbamı aldım ve hızla feribota döndüm, yine Bostanlı’ya.. “Aa yine mi geldiniz?” dedi girişteki adam 🙂 He canım spor yapıyorum!..

Sık sık Bostanlı’ya gittiğim için ve şu sıralar bu gidişler arttığı için kendimi mütemadiyen feribota yetişirken buluyorum. 10 dk kalmış hoop atla taksiye feribot, eneeem 10 dk var koş koş koş hadi! şeklinde yetişiyorum. İş, okul, staj, evlilik hazırlığı dörtgeninde kendi çapımda dekatlon yapıyorum. Dakika hassasiyetinde yaşıyorum uzun süredir. Yalnız sırf bu yetişme stresinden, dokuduğum mekiklerde ötürü evlendikten sonra bir müddet binmek istemiyorum feribota o ayrı.

Bunların dışında bindiğimde en çok gözlemlediğim şeylerden biri, yolcuların kahve ve abur cubur makinelerini kullanma/kullanamama hâlleri oluyor.

Bir defa kesinlikle kimse okumuyor üstünde ne yazdığını. Löp diye atıyor parayı, sağda solda bardak arıyor sonra. Bardak ortaya çıkınca da yine löp diye çekiyor. O kahveler çaylar yeri boyluyor. Bir okusanızaaaaa!!! Kafam kadar yazmışlar oraya ne yapılacağını adım adım. Bir bak yurdum insanı, bir oku gözünü seveyim. 3 satır yazı var topu topu. Kitap okumuyorsun, onu oku bari. Bir havayla, ben her şeyi yaparım duruşuyla gelen abilerin, amcaların nasıl hâllere girdiklerini görmek hem acı verici hem eğlenceli oluyor. Keşke bir dönüp bana baksa da görse surat ifademi. Kimilerine de kalkıp yardım ediyorum. Fahri feribot çalışanıyım malum. Bakın ne yazmışlar diyorum. 1- Parayı atalım, 2- Şekeri seçelim, 3- Ne içmek istiyorsak onu seçelim 4- Bir zahmet bekleyelim de yapsın. Böyle minik çocuğa anlatır gibi anlatıyorum.

Neyse yeniyor içiliyor ve varıyoruz kıyıya. Daha 5 dk öncesinden herkes aşağı inip bekliyor tıklım tepiş. Feribot daha kapaklarını tam indirmeden çıkıyorlar oraya. İşte tam o anda en çok istediğim şey, feribotun iskeleye değmesiyle yaşanan sarsıntıda o inmeyen kapaklara çıkanların sapır sapır suya dökülmeleri oluyor. O Türk, ona bir şey olmaz ya.. Vapurun da dibinde bekler yanaşmadan atlamak için, feribotun da kapağına çıkar. Bir düşsen de ferahlasak. Bunu yapan,  uçak durmadan da kalkıp kapıya dikiliyor. Kafayı gözü patlamadan dank etmeyecek o kafalar. Basmıyor azizim basmıyor. Deli oluyorum..

Neyse efendim bitmez bu konular. Feribotta yazmış olduğum bu yazıyı paylaşayım istedim sizlerle. Yeni maceralarda buluşmak üzere 🙂



Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir