Böğürtlen Toplamak ya da Toplayamamak İşte Bütün Mesele ‘Midges’!

Bulutların rüzgâra kuvvet kaçtığı, yağmurun bir yağıp bir durduğu, gökkuşağının şekilden şekle girdiği, giremeden yok olduğu bir İrlanda öğleden sonrasında ‘tak sepeti koluna haydi böğürtlen yoluna’ diye çıkıyoruz yola. Dallardan meyve yemenin mutluluğunu yaşadıktan sonra reçel ve şurup yapma niyetimiz var.

bogurtlen

Gartan Gölü çevresi çok uygun böğürtlen için. Bir yanımız göl, bir yanımız böğürtlenler, tepemizde çılgın bulutlar, farklı farklı kuş sesleri, sağda solda gezen salyangozlar, keyfimiz yerinde. İnceleye inceleye yavaş adımlarla dolanıyoruz etrafta.

Böğürtlenlerin üzerinde ‘Ya toplamayın yeaa’ diye tutunmuş ince bacaklı örümcekler volta atıyor, böğürtlenleri elini kana bulamadan toplayabilene yaprakların üzerindeki tırtıllar kendini gösteriyor. Daha da sessiz olmayı başarırsan bir Robin yanına gelip konuyor. Şirinler’i görme gibi bir derdimiz yok.

Yeteri kadar meyve topladıktan sonra dönmeye karar veriyoruz. Bilmediğimiz şey ise o sırada arkamızdan sırıtan görünmez minik dostlar olduğu..

Reçeli yaparken kolum bacağım kaşınmaya başlıyor yer yer. Arada bir kafama gidiyor parmaklarım. Bir yandan tenceredeki iksiri karıştırırken bir yandan sırtımdaki iğnelenmeyi gidermeye çalışıyorum. Her büyünün bir bedeli vardır derler ya, örümceklerin laneti mi bu acaba diyorum içimden. Böyle diyorum da ne olduğunu içten içe biliyorum aslında:

Midges!!!

Artık Türkçesi için tatarcık mı dersiniz, yakarca mı dersiniz, kum sineği mi dersiniz bilemem. Kendi içlerinde de bir dolu türe ayrılıyorlar. Fakat bildiğim şu ki Türkiye’de daldığım çalılık bölgelerin, gittiğim göl kenarlarının hiçbirinde böyle bir şeye ya da benzerine rastlamadım şimdiye dek. Sivrisinekler, yakarcalar, başka sinekler tamam ama ‘midge’ ı ıh..

Buralarda çok bilinen minicik sinekler bunlar. Üzerine yazılar, anılar, karikatürler mevcut bolca. Toplu halde geziyorlar genelde, Voltranı oluşturmadıkça pek de fark etmiyorsunuz. Sivrisinekten çok daha küçükler. Sinsice emiyorlar kanınızı. Aslında ne oldukları konusunda bir fikriniz yoksa oluşturdukları Voltran da sizi pek endişelendirmiyor başta. Onlarla ilk tanışmamızda böyle düşünmüştük bir süreliğine en azından. Birdi ikiydi derken üşüşüyorlar üzerinize. Ağzınıza, gözünüze, kulağınıza.. Minik minik sineklerin sürekli konması, ısırması rahatsız ediyor tabii. Fakat yine az önce dediğim gibi konu hakkında fikriniz yoksa rahatsız olmakla kalıyorsunuz, aman geçer gider diyorsunuz. Dalmışız doğanın bağrına sinekten mi çekineceğiz allasen?! 

Glenveagh Milli Parkı’na gittiğimizde zihnimizde bunlar dönüyordu. Bisikletle geziyorduk parkı. Hızın verdiği rüzgârla fark etmiyor insan başta. Yavaşlayınca ya da durunca bir baktık sinekler sardı dört bir yanımızı. Elle kovalamaca, üfleyip uzaklaştırmaca sonra baş edemeyip hızlıca pedallamaca! Yetmedi mi 22 derece havada – Yazar burada hava pek güzel, pek sıcak demek istiyor – yağmurluğu giyip, buff’ı yüzüne sarıp, pantolonunu giyip öyle devam ediyorsun. Sauna içinde olmak daha iyi.

Durmak mümkün değil gölge gibi peşinizdeler. İşte rahatsız edici tatlı su sinekleri sizi kovalıyor. Peki sonra? ‘Ne sineklermişş yeaa!’ diyerek eve dönüş. Peki sonra?

Anammm! Kollar, bacaklar, boyun, yüz, karın her yerimiz benekler içinde. Üzerimizde tepinmişler, fink atmışlar, halay çekmişler, hiç utanmamışlar. Offf!! Kaşın Allah kaşın! Durmuyor, arkadaşlar geliyor ziyarete onlar anlatıyor biz kaşınıyoruz, film seyrediyoruz iki kaşık yemek yiyor beş kaşınıyoruz, uykumuzda bile debeleniyoruz. Bir gün, iki gün, üç gün.. Olmuyor böyle. Eczaneye gittim.

“Merhabaaa!” dedim eczacıya “Biz haftasonu Glenveagh’ye gittik ve..”

“Haaa anladım tamam tamam” dedi kadın. 

‘Neyi anladın ya?!’

“Midge ler yemiş sizi, al bu antihistaminiği, al bu kremi de rahatlatır biraz”

“Sağol kardeş!”

Kullandık üç gün. Geçti mi? Geçmedi. Azaldı ama geçmedi. Bir ayı buldu geçmesi. Ve yer yer kaşınması da sürdü. Kaşınan yer yara olunca da kötü bir iltihap oluyormuş öyle diyorlar. Lâkin durduramıyor insan kendini. Ayrıca yine sivri misâli herkese gelmezlermiş. Özellikle ‘midge’lerin çok olduğu bölgelerde doğup büyüyenlerle iyi geçiniyorlarmış. Neyse iki aydan biraz fazla olmuştu milli parka gideli ve daha bazı ısırıklar geçmemişti ki böğürtlen toplamaya gittik biz göl kenarına. Bu sefer öyle bulut olmadılar etrafımızda ama yüzümde gözümde hissettim yine birkaç tanesini. Ürperdim, anılarım depreşti. Yoo yoo! Aynı şeyleri bir daha yaşamak istemiyordum.

Neyse eve geldik, sağlam gibiyiz. Dün kafamda bazı kaşıntılar ve kabarcıklar fark ettim. Yanağımda, boynumda, bacağımda, kaşımda.. Başıma taç yapmışlar bu defa! Kaşınıyorum. Offf ki off, sivrisinek falan halt etmiş yeminle! 

Ben de bu ünlü sineğin bir hikâyesi olsun dedim ve kaşınırken bu satırları yazabildim. Esasen konu hakkında epey bilgilendik bu süreçte ama hepsini yazacak kuvvette hissetmiyorum kendimi şu an 🙂 Olur da bu coğrafyada göl kenarlarına, çalılık alanlara gidecekler olursanız aklınızda olsun önlemlerinizi alın dostlar. Az da olsa rüzgârlı günleri tercih edin. Sinek deyip geçmeyin. Midge onlar!

Kendileriyle ilgili bilgilendirici birkaç kaynak:

http://www.wicklowmountainsnationalpark.ie/Midges.html
http://www.walkinginireland.org/midges/
http://www.irishamericanmom.com/2012/01/17/the-infamous-irish-midge-something-in-the-air-every-irish-tourist-should-know-about/
http://www.thejournal.ie/are-you-getting-bitten-by-the-midges-571682-Aug2012/


1 thought on “Böğürtlen Toplamak ya da Toplayamamak İşte Bütün Mesele ‘Midges’!”

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir