Bir Kelime Bin İşlem

 

Hangi tür metin olursa olsun çevirmenin korkulu rüyalarından biri kelime oyunları ve uydurma kelimelerdir. Yazar kendince bir dünya yaratır sonra da içine kendi yarattığı ya da mevcut kelimelerden bozma kelimeler koyar sen de çevirmen olarak bunun altından girip üstünden çıkarak kendi dilinde ifade etmeye çalışırsın. Kiminde şansın yaver gider, kiminde kelimeye karşılık bulursun anlam bozulur, anlamı tuttursun harf oyunları, ses oyunları gider, kiminde belki aylarca çözüm bulamazsın. Ya da aylarca uğraşır didinir bir kelime bulursun ve bilirsin ki okuyacak gözün önünden geçmesi ışık hızında olacaktır. Kaç kişi o kelimenin hikâyesini düşünür bilinmez. Neyse bu kısmı mesleğin uzun hikâyesinden kısacık bir parça.

Çevirdiğim kitapların birinde yakın çevremdekilerin aylarca nasıl sonuçlanacağını beklediği, işbu uydurma kelimelerden biriyle çıktığım uzun bir yolculuk oldu. Bilenlerin başının etini zaten yesen de konunun içinde olmayan, o sancıdan uzak kişiler “Nasıl gidiyor?” diye sorduğunda içten içe tüm macerayı anlatmak istemene rağmen sıkıcı geleceğinden herkese uzun uzadıya açıklayamıyorsun. Neyse ben de yazmaya karar verdim.

Kitabımız 16. yüzyılda geçen tarihi, fantastik bir gençlik kitabı. Yazar kendi dünyasını yaratmış, o dünyanın kendine ait bir haritası var. Dünyamızda olmayan ülkeler, diller, görenekler vs. mevcut. Bunlardan biri de kitapta yer verilen bir oyundu.

İngilizce checkmate kelimesini alıp satranç benzeri bir oyun yaratarak adını cheques and marques koymuş. Fransızca dokunuşlu olmasının sebebi yaratılan dünyadaki ülkelerden birinin Rönesans dönemi Fransa’sına benzetilmesi. Koyduğu bu addaki diğer bir nokta ise marque kelimesinin aynı zamanda oyun tahtasındaki her bir karenin de adı olması.

Kitabı ilk defa elime alıp da şöyle bir üzerinden geçtiğimde gözüm hemen buna takılmış, daha ilk andan itibaren nasıl bir karşılık üreteceğimi düşünmeye başlamıştım.

Öyle bir karşılık olmalıydı ki anadili İngilizce olan okuyucunun checkmate ve cheques and marques arasında kuracağı ses ve oyun (satranç) benzerliğinin aynısını Türk okuyucu da kendi dilinde kurabilsin.

Burada yolum ikiye ayrılıyordu. Ya şah mat üzerinden gitmek ya da satranç üzerinden gitmek.

Checkmate ile öncelikli bağı olduğundan şah mattan başladım. Gece yatıyorum şah mat, sabah kalkıyorum şah mat. Şah mat yerine, okuyunca şah matı andıracak neler bulabilirim? Aynı şah mat gibi tek tek heceli olsun, mümkünse benzer bir vurgu olsun ama akla şah matı getirsin. Yüz Göz dersem kimse ne olduğunu anlamayacak nitekim.

Check – çek

Mate- mat

Cheque – şek

Marque – mark

Çekmark, çekmat, çekpas, şekmark… Off saçma ya bunlar. Belki de aslında şah mat kadar saçmalar. İlk başta çek pas deseydik hiç de saçma gelmeyecekti şu an ama çekpas artık paspas türüne deniyor. Neyse. Of topla kafayı topla. Düşünceler uçuşup gidiveriyor anında dörtnala.

Başladım sonu -ah ve -at ile biten tek heceli kelimeleri sıralamaya. Onlarca… Değişik kombinasyonları sıraladım. Sayfalar dolusu deneme.

Şad, şak, şan, şap, şat, şam, kah, sah, gah, derken ş sesine benzer ç’ye geçtim, oradan başka harflere. Çam, çan, çat, çak, taç, ak, kaç, maç, saç, sap, çap, şeş.

Şeş? Hmm sayılardan benzetsem? Hani kare, dört falan?

Şah, vezir… Hmm şah yerine han desek meselâ? Böyle şah anlamına denk gelebilecek… Çar? Kam? Kan? Kağan, hatun, katun…

Dur bakalım…

 

Peki mat yerine gelebilecekler kelimeler, heceler. Heceler arası çaprazlamalar, anlam araştırmaları…

Marque kelimesi kitapta aynı zamanda karelere verilen isimse kare ve benzeri anlamlara gelebilecek kelimeleri arayayım dedim. Kare, mim, im, kutu, küp, dört, dörtgen…

Oyundaki kare, oyundaki kare… Hamle, ham? Adım, diş, 64 kare 64 göz.

Dörtgenden baklava, baklavadan bak sesi. Şah bak. Bak yerine bat olur mu? Baç? Bah? Ban? Dam? Aaa dama… Hmm dama. Dam? Şah dam? Çar dam? Kah dam?

Damanın kökenine gidelim. Dama, dames… Kadın anlamında. Piyonlar da erkek. Buradan bir şey çıkar mı? Han, hanım…

Ya anlamı tuttursak ne yazar bunların hiç biri şah matı ya da satrancı hatırlatmıyor insana. Geri hecelere dön.

Checkmate, cheques marques, şah mat…

Günler, haftalar geçiyor…

Tamam. Sesten gidelim. Şah mat. Çek mark desek meselâ? Başta demiştik zaten (Demiştik. Biz. Biz kim? Oo artık kafamda tek de değilim demek, hayırlı olsun.) Madem öyle ben aklıma ilk gelene yöneleyim. Tamam o zaman, çek mark. Güzel. Dursun cepte ama aramaya devam. Azıcık da anlamlı olsa süper olacak ama neyse.

Bakayım cümle içinde nasıl?

“Çek mark bir strateji oyunudur. Piyonları markların üstünde oynatarak…”

“Mavi taşını beklenmedik bir marka oynatarak…”

Hmm marka. Bilet, para yerine falan kullanıyoruz. Markın tek başına öyle bir anlamı yok ama marka. Pul falan. Kare anlamına neden gelmesin?

Şahmat, çekmark. Aa pul mu dedim az önce? Pul, tavla, oyun tahtası, tabla, tabula, tabula rasa. Beynim boşaldı, pekmezim aktı.

Think McFly think!

Marka, tabla, şah mat… Çek tab? Taş çekmek, pul çekmek, şah çekmek. Çek o kadar da anlamsız değil hani.

Ama ses uyumunu düşünüyorum. Çek-mark yerine çerk-mark nasıl olur ki? Marka’yı seçecek olsam bu sefer ‘çek marka’ olmayacak, uyumsuz kalacak. Rüyalarımda cheques marques oynamaya başladığım günler bunlar. Bu kelime haricinde çevireceğim dört yüz küsur sayfa yoktu sanki. Bir yandan çeviri devam ediyordu, karşıma başka uydurma kelimeler de çıktı ama neyse ki bunun kadar zorlamadı.

Marka takıldı aklıma. Hem kaynak sözcüğe benziyor hem de Türkçede potansiyeli var gibi. Çıkacak sanki bir şeyler.

Kare, piyon. Piyonu markaya oynadı, çapraz markaya gitti. Ürün yerleştirme? Pahalı markalar? Marka anlaşılacak mı ya? Ya geç orayı, oyun tahtasına dön. Check-şah, cheque, çek, piyonlar hareket ediyor, marka, mark, kare, göz, diş. Diş? Dişli? Çark!

Aa çark! Oyun çarkı, piyonlar çark ediyor! Nerede? Markta, markada?

Çarkmark. Ehehehe güzelmiş. Hoşuma gitti. Peki aynısı marka olarak kullansam? Çarkmarka? I ıh. Güzel değil, sesleri uygun değil. Çarkamarka? Belki. Çarkıfelek? Çarkımarka. Şah mat, çarkımarka.

Çarkımarka deyince aklıma Yürüyen Şato’daki Markl geliyor, Marukuru. Kafa bi’ dünya.

Şah mat, çarkmark, çarkımarka. Tamam, memnun gibiyim. Şimdiye dek en çok bunlar hoşuma gitti.

Ama vaktim dâhilinde daha iyi bir şey bulursam çok daha mutlu olacağım.

Satranca yöneliyorum. Satrançtan bir şey çıkarabilir miyim merak ediyorum. Kelimenin doğası gereği Türkçede pek uyaklı seçenek, -anç, -ranç diye biten pek kelimemiz yok.

Satranç hakkında okumaya, araştırmaya başladım. Satranç tarihi, kelimenin kökeni. Genelde Hindistan kökenli olduğu, çaturanga/chaturanga kelimesinden geldiği yönünde bilgiler var. Dört kısım, dört bölüm demekmiş. Dönüp dolaşıp dörde geldik. Yukarıdaki kare, dört, dörtgen kelimelerini düşündüm. Çok güzel anlam bağları kuruluyor, kelimelerin yüzyıllar boyu yaptığı çılgın yolculuğu hayranlıkla seyrediyor insan ama bir türlü istediğim gibi eğip bükemiyorum kelimeyi.

Hindistan dışında İran kökenleri mevcut (orada çatranga, çatrang deniyormuş), Çin kökeni, Orta Asya kökeni, Mısır kökeni. Farklı farklı iddialar var.

Satranca diğer milletler ne diyor diye baktım. Yine sayfalar boyu listeler çıkardım. Avrupa’da ne deniyor, Asya’da ne diyor? Asya’da söylenen şekilleri kelime türetmeme yardımcı olabilir çünkü.

Derken internette bir makaleye denk geldim. Arslan Küçükyıldız’ın Bir Türk Zekâ Oyunu Olarak Satranç, Satrancın Kökeni.

Kendisi makalesinde satrancın Hint, Mısır, Çin, İran değil de Türk kökenli olduğunu yazıyor. Tabii benim işim konunun bu kısmıyla ilgili değil, o yüzden herhangi bir yorumum yok sadece makalede yer verilen kelimeleri, kökenleri inceliyorum. Çok güzel kelimeler var. Makaleden alıntı cümleler vereyim.

 

“Çaturanga oyununun tablası Tuva’daki Şıdıra türlerinden birinin tablasına, Altay’daki Şatra veya Kırgızistan’daki Kişte oyun tablasına benzer. Ancak oynanışı satranç gibi değildir.”



“Bizi bu düşünceye getiren kelimelerden biri de Kırgızistan’da bugün kullanılan ve tıpkı Satranç tahtasına benzeyen Kareli defter anlamındaki Çatıraş kelimesidir. Çatıraş’ın kareli defter için kullanılması, satranç tahtasının da kareli deftere benzemesi çok önemlidir.”

“Türkler, kesişen çizgilerden oluşan elek, kalbur gibi nesnelere, damaya, ızgaraya, "çatura", "şadra", "şedre" diyorlar. Sakalardan tut, Anadoluya kadar bu deyimler var.”

“Çatıraş: Kırgısiztan’da kareli defter için “Çatıraş” kelimesi kullanılmaktadır. Satrancın doğduğu topraklarda satranç kelimesi için “Şatra”, “Şatıra”, “Şıdıra” veya “Şator” kelimeleri kullanılmaktadır.                  çatlaş: çapraz (Tatar ağzı, Türk Lehçeleri Sözl.,Kültür Bak.) “



“Çat / Sat / Şıdıra / Şadıra / Şedire / Satranç 

Türkçemizde çatmak fiilinden gelen yüzlerce sözcük vardır. Biz bir çalışmamızda bu sözleri tespit etmeye çalıştık. Hepsinde de çatma, çatılma, karşılaşma, çatışma gibi anlamlar bulunmaktadır. Çat, sat, çatır, çatıra, çatıraş, sataş, satır, şatıra, şadıraa gibi kelimelere bakıldığında Satranç’ın da Türkçe bir kelime olduğu düşünülmektedir. İlk satranç adı olduğu söylenen Çaturanga kelimesi de çatmak fiilinden Satranç adı ise satranç tahtasının şedireli (kareli) oluşundan; oyunun kareli bir zemin üzerinde oynanmasından ileri gelmektedir.”



“Türk Hakanlarının hakimiyet sembolüdür ve adı Çetr’dir. (Çadır)”

“En sağda ise Selçuklu’da şedireli, kareli, çadır duvarı şeklindeki duvar süslemesi.”

 

Bunları okurken en çok çat kelimesi ve bu kökten türeyen kelimeler dikkatimi çekti. Kareli defter anlamındaki çatıraş, çapraz anlamında çatlaş, derme çatma, bir şey çatmak, tepemizde bir şey çatıp çadır yapmak, çatı, çadır, şatır, satır, şedir.

TDK’da çatmak kelimesine baktığımızda,

çatmak Damalı, kareli. (Türkiye Türkçesi Ağızları Sözlüğü)

şeklinde tanımlandığı görülüyor. Meselâ Bursa taraflarında kavşak, dörtyol ağzı gibi yerlere günümüzde hâlâ çatak dendiğini okudum, aynı zamanda  iki dağ yamacının kesişmesi ile oluşmuş dere yatağı demekmiş. Ona da bir göz attım. Bu ‘çat’ cidden çok hoşuma gitti. İlham verdi. Satranç derken nerelere geldim böyle.

Bu aşamada da kelime türetme, değiştirme denemeleri yapmaya devam ettim tabii. Dört yanım heceler, harfler, kelimelerle dolu. Yazı uzadığı için bu süreçleri uzun uzadıya yazmayayım dedim. Ama çat üzerinden ekle çıkar, değiştir derken sonunda çatrank kelimesinde karar kıldım.

Hem okuyunca satrancı akıllara getiriyor hem de öğrendiğim anlamlara dayanarak oyundaki her bir kareye pekâlâ çat denebilirdi. Aynı zamanda tıpkı özgün metindeki kelimeyle uyumlu olarak tamamen anlamsız bir kökten ve kelimelerden de meydan gelmiyordu. Satrançtan, chaturanga’dan çıkıp çatrank gibi belki de üzerinde o kadar uğraşılmamış, değiştirilmemiş gibi duran bir sözcüğe evrildi ama ne yollardan geçti yahu. İçime de sinmişti, çok mutluydum. İçime sinen bir sözcük bulmanın mutluluğunun yanı sıra geçtiğim yollardan ve öğrendiklerimden de son derece mutluydum. Uzun, öğretici, keyifli bir maceraydı.

Sanskritçeden Orta Asya Türk dillerine, günümüz Orta Asya’sına, kelime kökenlerine, ta o zamanlardan bugüne dek uzanan kelimelere dalmak, dev bir anlam balonu içinde daldan dala atlamak harika bir uğraş.

Bakınca kitap içinde sadece birkaç kere geçen bir kelime. Üç aylık bir süreç saniyeler içinde okunup geçecek, belki kimsenin umurunda olmayacak, belki okuyan ‘Bu ne be?’ deyip burun kıvıracak ama benim açımdan durum öyle değil elbette. Çeviri süreçlerinde bunun gibi nice maceralar yaşanıyor. 

Ha peki tüm bunların sonunda ne oldu? Ülkemizin ekonomik durumunun birçok sektörü etkilediği gibi kâğıt ve yayıncılık dünyasını da etkilemesinden ötürü gidilen kesintiler nedeniyle ilgili kitabın basımı ne yazık ki bilinmeyen bir tarihe kadar ertelendi, belki de hiç basılamayacak. Ancak harcadığım bunca emeğin hatırına en azından hikâyesi hem çeviri mutfağında yaşananlara bir örnek olması hem de gün olur başka bir çevirmene esin kaynağı olması açısından ete kemiğe bürünsün istedim. 

 

 

 

 



1 thought on “Bir Kelime Bin İşlem”

  • Ba-yıl-dım!
    Çok güzel anlatmışsın süreci. Keşke o arayı da kısa kesmeseydin 🙂

    Çevirilerde uydurma kelimeler, kelime oyunları hep ilgimi çekmiş, çevirmenin nasıl o kelimeleri, kelime esprilerini çevirdiğini düşündürmüştür bana. Yani çoğu kişi 3 saniyede okuyup geçse de, benim gibi birileri daha fazla vakit ayırmıştır, emin ol 🙂

    Yazıda soyadım geçiyor bu arada! Onunla ilgili ne buldun acep, merak ettim. Bildiğim bazı anlamları, kökenler falan var ama yukarıda yazdıklarınla ilişkisini bilmiyorum, konuşalım bi ara bunu 🙂

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir