Bir Ayran Hikayesi

3 haftalık Türkiye ziyaretimizde her fırsatta ayranı kafaya dikerken aklıma geldi bu yazıyı yazmak.

İrlanda’ya geldiğimiz ilk sene her yönden bir geçiş süreci yaşamıştık. Bu geçiş sürecini iş hayatımda da bir hayli hissettim. Süt ürünlerinde çok geniş bir ürün yelpazesi olan ülkemizden, İrlanda gibi süt konusunda ün yapmış bir ülkeye gelmiştik sonuçta. Her market alışverişimizde süt ürünleri reyonuna girip inceleme yapıyordum da bir şeyler yanlış gibi geliyordu. Raflarda pastörize süt 0.5-1-2-3lt’lik ambalajlarda oldukça fazla satılıyorken, UHT (uzun ömürlü) süt de yok denecek kadar azdı.

Yoğurt reyonu ise tamamen 50, 250 ve 500 gr’lık (bize göre) küçük ambalajlardan oluşuyor ve bu ürünlerin neredeyse hepsi bizim bildiğimiz ambalajında olgunlaştırılan ve kaşıklanabilir kıvamdaki ‘set’ yoğurtların aksine tanktan paketlenmiş ve akıcı/kaşıklanabilir kıvamdaki ‘strained’ yoğurtlardan oluşuyor. Bu yoğurtların da büyük bir kısmı çeşit çeşit meyveler ya da çikolata vs eklenmiş meyveli yoğurtlar. Sade yoğurt tüketimi oldukça düşük, Türkiye ile kıyaslanmaz bile.

Peynir reyonu ise marketteki küçük bir raftan ibaretti. Bu reyonda ağırlıklı olarak cheddar peyniri ve çeşitleri, sürülebilir taze peynir çeşitleri ve birkaç ithal peynir bulunmaktaydı.

İnsanların alışveriş arabalarına göz atmak ise İrlanda halkının alışkanlıklarına dair iyi ipuçları veriyordu. Alışveriş sepetleri litrelerce pastörize süt doluydu. Biz aldığımız 2 litre sütü 1 haftada ancak bitirebiliyorken, Asena ile kafa kafaya verip “Yahu bu kadar sütü ne yapıyorlar?” sorusuna cevap aramışlığımız vardır ilk haftalarda 🙂

Bu tarz sorularımızın cevaplarını zamanla iş arkadaşlarımdan edindim tabii. O kadar süt içiliyor arkadaşım!
İş arkadaşlarımdan birinin evine misafir olunca, evdeki 5 ile 10 yaşları arasındaki 3 çocuğun da akşam yemeğinde masaya getirdikleri 3 litrelik süt şişesini neredeyse bitirdiklerini gördü bu gözler. Başka bir gün ise restoranda karşı masamızda oturan ailenin Pazar öğle yemeklerinin yanında 2 sürahi buz gibi soğuk süt sipariş ettiklerini ve bu ailenin her bir bireyinin sütlerini afiyetle mideye indirdiklerine şahit olduk.

Bunun yanında benim bir defada satın aldığım toplamda 2 kiloyu bulan yoğurdu gören diğer bir İrlandalı arkadaş da şaşkınlığını gizleyemeyerek o kadar yoğurdu ne yapacağımı sormuş, her yemekle beraber yoğurt yediğimizi duyunca bir o kadar daha şaşırmıştı.

Ben de ilk yılın sonunda İrlanda’daki süt ürünü yelpazesinin darlığını fırsat bilip Ayran! demiştim. İşim gereği Ar-Ge toplantılarına yeni ürünlerle gidip sunum yapıyorum. Hem hali hazırda pazarda mevcut olan ürünlerin gerek üretim maliyetlerinin düşürülmüş versiyonlarını gerekse farklı aroma & meyve versiyonlarını geliştirirken her toplantıya ülkemize özgü bir, iki ürünü de eklemeye çalışıyorum. Ayran konusunda ise farklı bir yol izlemeye karar verdim. Türkiye ziyaretimizin zamanı da yaklaştığı için dedim ki Türkiye’den ambalajlı birkaç farklı marka ayranı yanımda getireyim. Ürün hakkında fikirleri olurken ambalaj konseptine de bir giriş yapmış olurum.
Türkiye’den İrlanda’ya dönmeden bir gün önce marketleri dolaşıp 4-5 farklı markanın yolculuğa dayanabilecek şekildeki farklı ambalajlarından ortaya karışık bir paket hazırladım.
İrlanda’ya yurtdışından süt ve süt ürünü sokmak yasak bu arada, epey risk alıyoruz. Gümrükten geçiş anında görevliler yolcuları rastgele durdurup kontrol ediyorlar. Çıkış koridoru ise tamamen X-Ray kaplı. Gümrükten geçerken çektiğimiz stresi hiç sormayın.

Gümrüğü sağ salim, durdurulmadan atlattık. Zafer bizim, ayranlar artık özgüür!

Toplantı günü, bir yandan sunum yapıyorum bir yandan ayranları gösterişle çalkalıyorum ki konsepti anlasınlar. Herkesin bardağını buz gibi ve bol köpüklü ayranla bir güzel doldurdum ve o en önemli an geldi çattı: Tadım.

Ne tepki vereceklerini hiç kestiremiyorum.
Herkes içiyor ve halen aklımda yankılanan o soru geliyor:

Bu niye tuzlu ki?!



Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir