Inishowen Yarımadası’na İlk Adım: Buncrana

buncrana

Yine hafta sonu oldu vurduk kendimizi yollara. Bazen hafta içinden belirliyoruz nereye gideceğimizi, bazen sadece son dakikada haritaya bakıp bir yerlere gidiyoruz. Buncrana da böyle oldu bizim için. Gezi listemizde yer alıyordu ama herhangi bir araştırmamız planımız yoktu. Gece gidelim dedik sabah yola çıktık.

Buncranainishowenmap

Buncrana’nın da içinde olduğu Inishowen Yarımadası’nın tamamını gezmek özellikle İrlanda’nın en kuzey noktasına ulaşmak belki bir süre kamp yapmak gibi genel düşüncelerimiz var. Ancak hava şartları müsait değilken ve onun da öncesinde henüz bir arabamız yokken bu istediğimizi yapmak için çok çok uzun zaman gerekiyor. Ve bizim böyle geniş bir vaktimiz yok maalesef.

Meselâ Buncrana ile en kuzey nokta Malin Head arası 42 km ve buraya giden bir toplu taşıma yok. Bazen özel minibüsler hareket ediyor. Onların da günleri ve saatleri çok kısıtlı.  Hiçbiri bizim çalışma  ve seyahat saatlerimizle uyumlu değil. Birbirimize bakıp “nereye gittiğimiz çok önemli değil, bize her yer yeni” diyerek Buncrana’ya doğru çıkıyoruz yola.

DSC_5359

İlginç bir biçimde Letterkenny’den doğrudan araç yok. Önce Derry’ye geçiyoruz Bus Eireann ile oradan Swilly Bus ile Buncrana’ya. Yaklaşık 35er dakika süren güzel manzaralı otobüs yolculukları… Derry yolu artık tanıdık olsa da Buncrana tamamen yeni manzaralar sunuyor bize.

Yeşilin tonlarına dair ufkumuz genişlerken her yolculukta takip ettiğimiz kuzuların da büyüdüğünü görüyoruz. Henüz birini sıkıştırıp mıncıramamanın hüznünü geçici olarak içimize gömüp yüzümüzde sırıtışlarla yol boyu seyrediyoruz her birini.

DSC_5776

Çok kişi yoktu otobüste, kalacağımız yerin önünden geçerken bırakıp bırakamayacağını sorduk. Tabii bırakırım dedi şoför. Büyüksün amca dedik. Buncrana’ya yaklaştığımız belli oluyordu, zira haritadan da bakmış olduğum üzere uzun sahiller görünmeye başlamıştı ve biz gözümüzü alamıyorduk. Kalacağımız yer olan Harbour Inn’e yaklaşınca otobüsteki bir diğer amca ‘geldik geldik hadi inin’ diye indirdi bizi. Allah’ımm bu yardımseverlik içinde sevgi yumağına dönüşüp resepsiyona kadar yuvarlanarak gittik.

Öyle bir yer ki kimse arabanızın olamayacağını düşünmüyor burada. Otelin yaya girişi bile yok cadde üzerinden. Taa arkayı dolanıyoruz da ulaşıyoruz. Neyse o kadar cici karşılanıyoruz ki yeniden sevgi yumağı olarak odaya çıkıyoruz. Sezon dışı alakasız bir zamanda gelmiş olmanın etkisiyle 3 yıldızlı otelde hostel fiyatına kalıyoruz.

Pencereden Swilly Gölü (Lough Swilly)’ne bekle bizi deyip fazlalıkları attığımız gibi fırlıyoruz dışarı. Swilly aslında göl değil, bir haliç. Gelgitler sebebiyle karayı oyan denizin, bir hayli içeri girmesiyle oluşuyor. Ama İrlanda’da tüm bu yer şekillerine genel olarak ‘lough’ deniyor.

IMG_4035z

buncrana2

DSC_5401

Otelden çıkıp sahile koşuyoruz. Zaten delice esen rüzgârın da ittirmesiyle ulaşmamız çok sürmüyor. Kocaman bir sahil. Gündüz vakti, sular gitmiş durumunda gece geri gelecek.. O zamana dek her yer bizim deyip koşturuyoruz. Kumlar incecik ve yumuşak. Dokunmadan, ellerimi gezdirmeden edemiyorum hatta bir türlü çekemiyorum sonra.. Kumun rengi, sürekli esen rüzgarın izleri silmesiyle el değmemiş görüntüsü, kayalar etrafında aldığı hoş biçimler ikimizi de etkiliyor. Hele rüzgâr estiğinde kumların o kayalar arasından ilerleyişi muhteşem. Kenarındaki çayırlar ve gölle beraber çapraz işleme yapılmış fotoğraflar gibi görünüyorlar birlikte.

DSC_5673

Bulunduğumuz noktayla şehir merkezi arası yaklaşık 3 km. Hepsini sahilden yürüdük. Kumsal boyunca gördüğümüz deniz kabukları, sülünesler Türkiye’de alıştığımız boydan çok daha büyük. Kafam kadar diyebilirim 🙂 Çok sevdik onları incelemeyi. Sular çekilmiş olduğundan kumun altında kalan sülünezlerin dışkılama anlarını bir belgeselci ciddiyetinde gözlemledik. Sonra çocuk merakıyla dayanamayıp kazdık 🙂 Ama ulaşamadık kendilerine.. Bir an David Attenborough’nun omzumun üstünden bizi izlediğini hissettik. Sanki.. Hani.. Devam ettik. Genelde köpeğini gezdirmek isteyenler vardı sahilde, belki bir iki aile, bir de ‘Ne yapıyor la bunlar?’ bakışları altında dolanan iki fosforlu tip..

Bulunduğum yerden çok uzaklaşmadan uzun süre burada kalabilirdim. Hava delicesine esip içimize dek kumlarla dolmuş olsak da orada olmak, o renkleri ve doğayı seyretmek delicesine keyifliydi bizim için.

Yavaş yavaş ilerliyorduk, kenardaki yeşil alanda golf oynayanlar vardı. Biraz ileride ise kıyı ve ormaniçi yürüyüş alanı olan Swan Park vardı. Orman demeyelim de koru diyelim hadi. Sizi mi kıracağız..  Oraya doğru gidelim madem dedik. Tam da park içinde akan Crana Nehri’nin Swilly ile buluştuğu noktada bulunan Buncrana Kalesi ve O’Doherty’s Kuleciğinin yanından koruya daldık.

DSC_5525

DSC_5590

Yukarıdaki tabelayı gördüğümmüzde, ‘iyi bari kural falan yokmuş her yer bizim doyasıya gezelim’ diyerek daldık ormana. Hoş bir yürüme yolu burası. Koşanı, gezeni, spor yapanı, bebeklerine doğayı öğreteni bol..

Mantar arıyordum etrafta ama tam da yeri olmasına rağmen bir tane bile göremedim. Sağ solu tararken o da ne?! Şirinlerin köyünü bulduk. Oh Mon Dieu! Periler için yapılmış son derece sevimli hosteller vardı burada. Fekat kendileri gezide olsa gerek tanışamadık.

DSC_5578

DSC_5577

Köprüden geçip ırmağın diğer tarafından döndük. Dönüşte de şehir merkezini görecek bir rota çizdik. Değişik bir şey görmeyi beklemiyorduk tabii ama sonuçta her yerin kendine özgü güzellikleri oluyor.

En güzeli de bu güzellikleri ararken indiren yağmurdur sanırım. Gözümüzün önünü göremez olunca bulduğumuz ilk kafeye girdik. Herkesin bilhassa güzelce giyinip geldiği bu yere, kumlu ayakkabılarımız, fosforlu yağmurluklarımız, rüzgardan kaymış tipimiz ve sırtçantalarımızla girmiş bulunduk. Ne mutlu ki pek konukseverler ehuheue, bir an insanın gözünü alan pembe yağmurluğumu çıkarınca kamufle olmuştuk bile. Herkes yemek falan yiyordu ailece. Biz sadece kahve içtik.

DSC_5802

Akşam hava bir köşesinden bile açık olsa kuzey ışıklarını seyredebilme şansımı deneyecektim ama gözlük camımı temizlerken bu şansın pek olmayacağına inandırdım kendimi. Otelde akşam canlı Irish Folk müziği varmış, onu seyrederiz diyerek avuttuk kendimizi. Sağımızda sahil, solumuzda dağ tuttuk otelin yolunu.

Bitmişti Buncrana. Hava kararmıştı, gidebilecek başka yerimiz yoktu. Ertesi günkü tek dönüş saatimizi düşündüğümüzde yürüyerek daha fazla uzaklaşamazdık. Ben yeniden gidip sahilde dolaşmak istedim. İyi ki istemişim zira bu sefer önceki gün çekilmiş olan suların gelmesiyle aynı yer bambaşka bir hâl almıştı. Dün yürüdüğümüz, üzerinde zıpladığımız kayalıklar şimdi sular altındaydı ama gitgide çekiliyordu yine günlük hareketini takiben.

14 nisan 2013 buncrana1

Bu sefer kimseleri görmediğimiz bomboş ama bomboş sokaklı bir Pazar günü haritada otobüs durağı yazan yere giderek otobüsün gelecek olmasını ümit ettik. Aaaa o da ne ana caddede bisiklet ve koşan kişiler var. Enee meğer bütün Buncrana buradaymış. Kasabaca maratona katılmışlar. Biraz, bisiklet ve koşuyu kapsayan bu küçük maratonu seyredip otobüs durağında beklemeye koyulduk. Hazır bekliyorken yağmur ‘ben de yağayım’ dedi, o sırada aslında bomboş dediğimiz sokakların birinde rastladığımız sırtçantalı bir diğer teyze de yanımıza geldi. Fransızmış. Ooo dedim, teyze ben burada Fransız bulamadım gel sohbet edelim.

İşini kaybetmiş, iki yıldır iş bulamamış doğru düzgün. İngilizce devam etmeye karar verdi neden sonra. ‘Ama? Neden? İyiydik..’ dedim. Diyemedim aslında, çünkü ‘Aa’ diye ağzımı açmaya her yeltendiğimde dinlemeden devam ediyordu kendisi. İngilizce pratik yapmayı uygun gördü.  İyi ki arkasında oturuyorum diye düşündüm ara ara, araba beni tutuyordu ben de kendimi zor tutuyordum. Neyse çok yol yoktu idare ettim.
Derry’de hem dil hem de yaşlı bakımı eğitimi veren bir yere gelmiş.  Bir ailenin yanında kalıp olabildiğince az harcama yaparak döndüğünde bu sertifikasıyla Fransa’da iş bulmayı umuyormuş. Hatta eğitmenlerinden biri de Türkmüş. Konu da oradan açılmıştı zaten. Bir yandan da tüm gezi fırsatlarını değerlendiriyormuş işte. Ama o da bizim gibi toplu taşımanın yokluğundan şikayetçiydi biraz. Ben yine hiçbir şey diyemedim tabii Derry’de inene kadar hiç susmadı. Belfast’ın güzelliklerini de dinledikten sonra telefonlarımızı verdik ve ayrıldık. Pek karşılıklı olmasa da güzel bir karşılaşma olmuştu.

Sakin bir Derry-Letterkenny yolundan sonra evimize ulaştık. Üzerimizden çıkan kumlardan kale yapıp akşam yemeğine giriştik.



0 thoughts on “Inishowen Yarımadası’na İlk Adım: Buncrana”

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir